J e w e l l e
L a t o n a
~Kasım, Moskova.
Moskova'nın soğuk ve sisli bir akşamında, gecenin ürkütücü sessizliğini bir bebeğin insanın içinde yardım etme dürtüsü uyandıran ağlama sesi yırttı. Bir
kız çocuğuydu bu, parlak mavi gözleriyle etrafı süzen, dünyada olup bitenlerden tümüyle habersiz bir kız çocuğu. Kendisinin tıpatıp benzeri olan ikiz kardeşi, ondan kısa süre önce doğmuştu. Kızının güzelliğine vurulan anne ise, yüreği dağlandığı için ağlamaya başladı. Kocası ve yaklaşık yarım saat önce doğurduğu diğer kızıyla birlikte yoksulluğun tam ortasındayken, bu küçük kıza nasıl bakacaktı ki? Nasıl koruyacaktı bebeğinin minik bedenini acımasız soğuktan? Cılız kollarının arasına aldı kızını, yumuşak bir sesle fısıldadı boşluğa doğru;
"Jewelle." Annenin zayıf bedeni, art arda gerçekleştirdiği doğumlar esnasında iyice güçten düşmüştü. Kızına sarılmaya çalışırken, tam böğründe hissettiği acı, gözlerini kapatmasına sebebiyet vermişti. Bir daha da açamadı gözlerini, kollarının arasında anne şefkatine ihtiyacı olan kızıyla, öldü. Ölüm meleğinin sivri orağının ucunu kalbinde hissetmeden önce, sevgisinin bir kısmını aktarabilmişti kızına.
~Nisan, Moskova.
Richard Latona, iki küçük bebeğiyle birlikte, sefalet içerisinde nasıl
yaşayacağını düşünüyordu. Akşamları vaktini böyle öldürüyordu işte, bir sandalyeye çöküyor, bir yandan her türlü pisliği içinde barındıran köpüklü ucuz meyhane birasını yudumluyor, bir yandan da bir çözüm, bir kurtuluş düşünmeye çalışıyordu. Beyninde dönüp dolaşan tüm düşünceler, karısının ölümüyle iyice karışıklaşan düşüncelerini çözülmesi zor bir düğüm hâline getiriyordu. Bu hâldeyken, düşüncelerini kızlarından birisinin ağlama sesleri bölünce, iyice öfkeleniyor ve adeta kin kusarak ikisini birden acımasızca dövmeye başlıyordu. İkizlerin minik bedenlerinin her bir köşesi, kızarıklarla ve morluklarla dolup taşıyordu böylelikle. Richard, alkolün etkisinden kurtulduğundaysa, kendinden tiksiniyor ve kızlarını bağrına basıp içinde kopan
fırtınalara bir yenisini ekleyerek, onlardan özür diliyordu. Böyle zamanlarda, ikizler, babalarını affettiklerini vurgulamak istercesine susuyor, guruldayan karınlarına aldırış etmeyerek sükût içinde duruyorlardı. Ama bu böyle süremezdi, Richard da bunun farkındaydı. Nihayet bir Nisan gecesinde, aklına kendince güzel bir çözüm geldi. Kızlarını, karısının ölmeden önce diktiği güzel kıyafetlerle donattı ve vücutlarındaki çürükleri örtebilmek için inanılmaz bir çaba sarfetti. Kentteki dul ve zengin kadınların, evlat edinebilmek için çocuk
aradıklarını duymuştu. Her ne kadar bir erkeğin sert ve taştan yüreğine sahip olsa da, nihayetinde o da bir babaydı ve çocuklarını bilmediği kimselere teslim etme fikri ona korkunç geliyordu. Ama başka bir çözüm yolu yoktu. Bu yüzden kızlarını kucağına aldı ve ölmüş karısının ruhundan medet umarak, bir kızını farklı bir aileye, öbürünü farklı bir aileye evlatlık olarak verdi. Cebinde kızlarının karşılığı olarak kazandığı bir kaç kuruş parasıyla bir meyhaneye gitti ve doya doya içti. Üzüntüsünü biraz olsun hafifletip unutabildiğindeyse, alabildiğine pis olan bu batakhanede sızıp kaldı. Zayıf benliği, bu kadar çok duyguyu barındıramayacak kadar küçük olduğu için, bir süre sonra nefessiz kalarak ruhunu teslim etti.
~Şubat, Londra.
Alabildiğine güzel ve bir o kadar da etkileyici, Jewelle Latona'ydı işte bu. Londra'da, onu evlatlık alan ailesiyle yaşıyordu. Yaklaşık iki yıl kadar önce ailesiyle birlikte Moskova'dan ayrılmış ve kendini İngiltere'de buluvermişti. Tüm bunlar, baş döndürücü bir hızla ilerliyordu yaşantısında. Öyle ki, kendisi bile ayak uyduramamıştı hayatın hızlı gidişatına. Bu yüzden olanları akışına bırakmanın mantığına boyun eğmek zorunda kalmıştı. Nereden bilebilirdi ki, üç yıl sonra Hogwarts'tan kendisine bir mektubun geleceğini? Nereden bilebilirdi bir cadı oluşunu? Nereden bilebilirdi Metamorfmagus yeteneğine sahip olduğunu? Ve nereden bilebilirdi, Hogwarts'a gitmesiyle birlikte geçmişinin tüm dramatik izlerinin silinip, birer birer yok olacağını...